Oruç
Size, “En büyük düşmanınız kimdir?” diye sorulsa acaba nasıl cevap
verirdiniz? Böyle bir soruya karşılık muhakkak ki ya birtakım şahıs
isimleri söylenir; ya bazı devlet isimleri düşünülür yahut da birtakım
sapık ideoloji mensupları hatıra gelir. Fakat bakınız bu konuda sevgili
Peygamberimiz ne buyuruyor:
“Senin en tehlikeli ve zorlu düşmanın iki yanının arasında -yani kendi içinde bulunmakta- olan nefsindir.”70
Demek ki bizim en büyük düşmanımız, bizzat yine kendimiz, ölçüsüz,
sınırsız, sayısız arzu ve ihtiraslarımızın sembolü olan nefsimiz
olmaktadır. Gerçekten de cemiyet içindeki kötülük ve aksaklıkların kökü,
sebebi araştırılsa perdenin arkasında, iyi yetişmemiş, nefsini terbiye
edememiş, kötü istek ve hırslarının esiri olmuş, iradesi zayıf kişilerle
karşılaşırız. İçki, kumar, zina, rüşvet, kan davası, kin, öldürme,
entrika ve bu gibi bütün kötülüklerin başı, müsebbibi hep akl-ı selimin
ve iradenin sağlam dizgini ile frenlenmemiş olan azgın nefislerdir.
Nefsi kontrol altına almak, onun kötü temayülleri ile mücadele etmek;
saldırgan dış düşmanlarla yapılan savaşlar kadar hatta ondan da
önemlidir. Çünkü bunun, oradaki başarıda bile büyük rolü ve payı vardır.
Onun için Peygamberimiz, bir savaş dönüşünde “Şimdi küçük savaştan,
büyük savaşa dönmüş bulunuyorsunuz.”71 diyerek nefisle mücadelenin
önemine işaret buyurmuştur. Kur’ân-ı Kerîm’de de bu konuda birçok delil
vardır. Birçok âyette, nefislerinin gereksiz arzularını, heva ve
heveslerini kontrol altında tutanların felah bulacakları; kendi içlerini
temizleyen kimselerin cennete girecekleri kesinlikle belirtilmiştir.
Acaba nefsimizi nasıl yener, ona hangi yollarla hakim olur, kötü arzuların ve hırsların esaretinden nasıl kurtuluruz?
Bunun eski-yeni, öğretimle, eğitimle ilgili, fikrî veya amelî pek çok
yolu gösterilmiştir. İslâm dini ise bu konuda, herkesin
faydalanabileceği, pratik ve çok etkili bir çare olarak oruç ibadetini
farz kılmıştır.
Fevkalade önemine binaen, dinin beş ana
şartından biri kılınan oruç, Peygamberimiz’in hadislerinde belirtildiği
şekilde tutulduğunda, bizi rûhen, bedenen ve ahlâken sıhhate kavuşturur.
Bir yandan irademizi, sabır melekemizi güçlendirirken diğer yandan da
nefsin kuvvetini kırar. Kendisini şahlandıran, besleyen yollar tıkandığı
için sönükleşmiş, cılızlaşmış olan nefsi, –bu zayıf ve güçsüz halinde–
yenmeyi bize öğretir, ona galebe etmenin tadını tattırır.
Din ve
tasavvuf kitaplarının hepsinde, kemale ulaşmanın şartlarından biri
olarak daima orucun veya az yemenin öne sürüldüğünü görürüz. Mesela
büyük mutasavvıf Erzurumlu İbrahim Hakkı, meşhur eseri
Mârifetnâmesi’nde, açlık ve orucun faydalarını geniş bir şekilde
işliyor. O, anlaşılmasında pek zorluk çekilmediğini sandığım bir
şiirinde, bu konuda şöyle diyor:
Eren açlıktan ermiştir huzûr-ı Hazret-i Hakk’a
Bilen açlıkta bilmiştir ulûm-ı bahr-ı irfânı
Kamû açlıkdadır devlet, saadet, izzet u lezzet
Bulur cû’ ehli ilm u hilm olur ahlâk-ı Rabbânî
Zaif et nefsi tâ kim kuvvet-i kudsî bula rûhun
Hayât-ı candır açlık, hem memât-ı nefs-i şehvânî.72
Bu, doktorların bağışıklık sağlamak, vücudu hastalıklara karşı kuvvetli
ve mukavemetli hâle getirmek için aşı yapmalarına, uyuşturulmuş,
cılızlaştırılmış hastalık mikroplarını, bünyeye aşı halinde zerk
etmelerine benzer.
Oruç sayesinde, mesela sigara içmek gibi başka
zamanlar kolayca bırakılamayan bazı alışkanlıkların bırakıldığı,
Ramazanlarda muvakkaten içilmemesinin daha sonra sigaranın tamamen
terkine imkân hazırladığı sık sık görülmektedir.
Bütün kötü
alışkanlıklarımızı, tıpkı sigara misalinde olduğu gibi oruç yardımıyla
yenmeyi başarabiliriz. Onun için orucu, sadece yemek-içmekten kesilmek
değil, daha genel olarak bütün kötü itiyatlarla, başka bir deyişle,
nefsin heva, hevesleriyle savaşmak tarzında, nefis mücahedesi olarak
anlayıp değerlendirmek gerekir. Oruçlu iken yemek-içmekten kaçındığımız
kadar mesela yalandan, dedikodudan, başkalarını incitmekten, haksızlık
ve haramdan da uzak kalmaya çalışmalı, nefsin topyekûn kötü istek ve
alışkanlıklarına karşı çıkmalıyız. Bunu yapamadığımız takdirde, oruçtan
umulan faydalara, maddî ve mânevî olgunluğa ve sevaba ulaşamayız.
Peygamberimiz bir hadîs-i şerîfinde;
“Nice oruç tutan kimse vardır ki gerekli şartlara riayet etmediği için
akşamüstü eline, boşu boşuna aç-susuz kalmaktan başka bir şey
geçmemiştir.”73 diyerek bu ince noktaya işaret buyurmuştur.
İçinde, bin aydan daha hayırlı –yani bir ömre bedel değerde– Kadir
gecesinin saklı olduğu Ramazan’ın şu son günlerinde, geçirdiğimiz
günlerin bir muhasebesini yaparak bütün ibadetlerimize yeni bir şevkle
ve inceliklerine daha da dikkat ederek yönelmekte sayısız faydalar
vardır.
Bu yolda başarılar ve mutluluklar...
Mahmut Esad Coşan R.A.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder