Emin Pazarcı'nın köşe yazısı
Türkiye, 28 Şubat
kararlarını tartışıyordu. O tarihi MGK toplantısının ardından 1997'nin
Mart ayı başında Başbakanlık Konutu'ndaydım. Başbakan Necmettin Erbakan,
Milli Güvenlik Kurulu'nda yaşanan diyaloglardan bir kesit aktardı...
Toplantıda
konuşan Erbakan, ekonomik gelişmelerden bahsediyordu. Grafiklerle bazı
örnekler veriyordu. Söz, basına aktarılan krediler ve reklamlara
geldiğinde, Erbakan asker üyelere döndü. "Siz de gördünüz" dedi:
- Ben buraya gelirken baktım, kapıda 20'nin üzerinde canlı yayın ekibi var.
Kapıda bir gazeteci ordusu bekliyor.
Erbakan, komutanlara sordu:
- Sizce laikliği ve demokrasiyi mi bekliyorlar?
Hiç beklemeden kendi sorusuna kendisi cevap vermeyi tercih etti. "Hayır" diyerek konuşmasını sürdürdü:
-
Onlar laiklik ve demokrasi için kapıda beklemiyorlar. Bakmayın bunların
kopardıkları gürültüye. Bunlar, eski avantalarını devam ettirmek için
kapıdalar!
Bunlar, Türkiye'nin 28 Şubat sürecine nasıl
sürüklendiğini ortaya koyan son derece önemli sözlerdi. Başbakan,
demokrasiye kasteden 'sorumlular' arasında birinci sıraya medyayı
oturtuyordu!
Erbakan'ın bu sözlerini 8 Mart 1997'de Akşam Gazetesi'ndeki köşemde yazdım.
* * *
Rahmetli Erbakan'la görüşmelerimiz devam etti...
Başbakan, medyayı iki ayrı gruba ayırıyordu:
1) Gerçekten görevini yapanlar.
2) Rantları kesilenler. Bu yüzden de bunalım peşinde koşanlar.
Erbakan'a göre, ülkede demokrasi ve laiklik sorunu yoktu. Laiklik problemi abartılıyordu. Suni bunalım peşinde koşuluyordu.
Laiklik
problemi yoktu ama bir başka problem vardı. Başbakan Necmettin Erbakan,
o günlerde bu 'problemin' adını da koymuştu: 'Medya Problemi!' O tespit
de, yine köşemde yayınlandı.
* * *
Erbakan adını vermiyordu ama biz kimlerden bahsettiğini iyi biliyorduk. Sadece bazı rakamlar veriyordu.
Şimdi sıkı durun, kesildiğini söylediği 'rantın' miktarını da ortaya koymuştu. Tam 6.2 katrilyon.
Erbakan,
o günlerde, "Ordunun medyanın cenredesi altında bulunduğu" ifadesini
kullanmıştı. "Türk Silahlı Kuvvetleri'nin komuta kademesi tazyikle karşı
karşıya" demişti.
Desteğini istediği BBP lideri Muhsin
Yazıcıoğlu'na da medya ile ilgili olarak, "Biz ne yaparsak yapalım,
onlar üzerimize gelmeye devam edecekler.
Çünkü basının rantları kesildi" demişti.
O dönemde bunları da köşemde yazdım.
* * *
Arşivleri
inceledim. Erbakan, 28 Şubat'ta demokrasiye yapılan müdahale ile ilgili
olarak askerden çok muhalefet partilerine yüklenmişti. Hedefinde de
ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz vardı. Demokrasiye sahip çıkmadığını
söylüyordu. Yılmaz için aynen şu ifadeleri kullanıyordu:
- Maalesef Mesut Yılmaz, askerin şu andaki rahatsızlığını kendisi için bir fırsat gibi görüyor.
O dönemde bunlar da yazıp çizildi.
28 Şubat'ta kim ne yaptı, kim nasıl tavır aldı, kim kimin yanında yer aldı? Bunların hiç biri sır değil. Hepsi arşivlerde var.
* * *
Çevik Bir, 28 Şubat'ın sembol ismiydi.
Ancak,
yalnız değildi. Mesela, yanında şu ana kadar ismi gündeme gelmeyen
Genelkurmay Genel Sekreteri Erol Özkasnak vardı. Kartel medyası hem
destekliyor, hem de Sincan'da tankların yürümesi dahil, atılan her adımı
ayakta alkışlıyordu.
Biraz gazete arşivlerine bakılır, biraz karıştırılırsa, perde rahatlıkla aralanır. Altından neler çıkar neler!..
Takvim
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder