Balkanlar;
çok yakın bir tarihe kadar Avrupa'nın barut fıçısı, günümüzde ise yapboz
oyuncak olan küçük devletlerden kurulu bir coğrafya. Bu geniş coğrafyada
yaşayan değişik toplumlar uzun bir ortak macera yaşadıktan sonra Avrupa'da özel
bir kültürü oluşturmuştur. Bu özgün kültürü anlamak için tarihe bakmak gerekir.
M.Ö.2000
sonlarında Balkan Yarımadası'nın güneyinden gelen Hint-Avrupa sınıfına dahil
"Achenler" Miken uygarlığını oluşturdular. Trakya'da ise Yunanlı ya
da Doryen olduğu anlaşılmayan Makedonya Krallığı M.Ö. 7 yy.da kurulmuştu.
Bugünkü Arnavutluk halkı olan İliryalılar ve Tuna'nın kuzeyinde bulunan
Daçyalılar (Romenler) bölgeye yerleşmiştir. 6.yy.ın sonlarına doğru Slavlar
kuzeyden gelerek Bizans topraklarına yerleşmeye başlar. Bulgarlar ise Hazarlardan
kaçarak Bulgar-Slav bir devlet kurarlar. Bizans İmparatorluğu bu devletlere
bulundukları yerlerde yerleşmeleri için izin verir. Bu devletler Bizans'tan
öyle etkilenirler ki Osmanlı Balkanlara girdiğinde her yerde Bizanslaştırılmış
köylülere rastlanır.
Anadolu
Selçuklu Devleti beyliklere bölündüğünde Osman Bey Bizans sınırında Osmanlı
Beyliği'ni kurar. Daha sonra bir devlet olarak "Fetih-Cihat" dönemi
başlar. Osmanlı tahtı babadan oğula geçerken her Osmanlı padişahı Balkanlarda
yeni topraklar alır. Fatih Bizans'ı aldığı gibi Balkanlardaki mirasını da almak
ister. Kanuni Sultan Süleyman zamanında da Osmanlı sınırları batıda
Avusturya'ya kadar uzanır.
Osmanlı
Balkanları fethedince burada Osmanlılaştırma politikasını uygular. Fatih,
İstanbul'u alınca halkı sürmüş, buraya Türkmenler, Osmanlılaşmış Slav ve
Yunanlıları yerleştirir. Fatih'in varisleri de bu politikayı izler. Balkan
şehirlerinin çoğu bu çeşit halk yenilemesi sürecinden geçer. Osmanlı
topraklarında yaşayıp Müslüman olmayan Zimniler, hiyerarşik önderlerinin
sorumluluğunda Osmanlı yasalarına ters düşmeyecek dini bir topluluk oluşur.
Yahudi, Ermeni ve Rumlar bu şekilde kendilerine birer önder seçerler. Bu ulus
sistemi daima kuvvetlinin yani Osmanlı'nın lehine gerçekleşir. Balkanlarda din
değiştirme avantaj sağlar. Cizye yok, adil yargı, güvenlik ve malın korunması,
esir ise azat olunma, loncalara üye olma, yanlızca Müslümanlara verilen
haklardır.
Osmanlı
İmparatorluğunda başlayan yönetim krizi 17.ve 18 nci yy.'da hat safhada dır.
Daha öncesinde ise başarılı fetihler bunu gizler. Ayrıca haremde dönen
entrikalar krizin oluşumunda etkilidir. İkinci Viyana kuşatmasının başarısız
olması Osmanlı ilerleyişinin durduğu anlamına gelir. Bu arada Balkanlarda da
karışıklıklar meydana gelir. 17 nci yy.'da Balkan köylüsünün durumu iyileşmiş,
burjuva kesimi ortaya çıkmıştır. Rönesans hareketleri Balkanlara kadar sokulmuş
ve etkilerini göstermeye başlamıştır. Osmanlı'nın 18.yy.daki gerilemesinin
önüne geçme çabası boşunadır. Çünkü yönetici çevreler kendi çıkarları yüzünden
her şeye karşı çıkmaktadırlar. Avrupa'daki sanayi inkılabı yeni dengeler
oluştururken İslam devletinin psikolojik ve politik katılığı reform ve
devrimlerin önüne set çeker. Aydınlanma çağını yaşayan Avrupa ya karşın Balkan
ülkeleri geri kalmış bir kültüre ve yarı sömürge bir ekonomiye sahip bölgeler
haline gelir. Ekonomik açıdan da Osmanlı Avrupa'ya bağımlı bir haldedir.
Osmanlı hammaddesi Avrupa'ya gidiyor, mamul olarak tekrar dönmektedir.
Balkanlardan Osmanlı hakimiyeti iyice zayıflar, burada paşalar kendi
beyliklerini kurarlar. Ayan denilen bu beyler öyle ki diğer devletlerle iş
birliği yapmaktadırlar.
Osmanlı,
Balkanlarda Müslüman ve Zimnileri ulus yönetimi ile birlikte yaşatmıştır.
Osmanlı politikası yeni Osmanlılaştırma, din değiştirmeye gitmeden hayat
tarzını kabul etme çok yaygın uygulanır. Halk, dilini korumuş Türk gibi
yaşamıştır. Buna göre gayri Müslimler ikinci planda kalmıştır. Bu sistem 17. ve
18. yy.'larda ayrılığı artırıcı bozukluklara yol açar.
18.yy.
sonunda Balkanlardaki gelişmeler büyük bir fırtınayı haber vermektedir.
Gerçekten Sırp ve Yunan ayaklanmaları İslam İmparatorluğundan, bir Hıristiyan
devlet yaratmıştır. İlk defa Karayorgi önderliğinde ayaklanan Sırplar, Rusya ve
Avusturya ile anlaşarak büyük bir isyan çıkarırlar. Ruslar desteğini çekince bu
ayaklanma kanlı bir şekilde bastırılır. Daha sonra Sırp hareketinin önüne geçen
Miloş dengeli bir politika izleyerek Sırp devletine özerkliğini kazandırır.
İngiltere, Fransa ve Rusya, Osmanlı devleti içinde özerk bir Yunan devleti kurma
amacındadır. Novarin olayından sonra Rusya' ya yeniden Osmanlı, 13 milyon Frank
karşılığında 1833 yılında Yunanistan' nın bağımsızlığını tanır.
Osmanlı
devletinde görülen iç sorunlar Avrupa krizine dönüşmektedir. Bu sorunlar
birbirinden adeta kuvvet alıp tekrar kriz olarak geri döner. Yunan isyanını
bastıramayan Osmanlı Devleti, Mısır Valisinden yardım ister. Mısır Valisi
karşılığında Mora'yı ister. Yunanistan bağımsızlığını kazanınca padişah
Kavalalı'ya Girit'i verir. Bunun üzerine Vali Osmanlı üzerine yürür ve Osmanlı
ordularını yener. Rusya'nın yardımıyla bu kriz aşılır. Daha sonra ise 1853
yılında Kırım Savaşı başlar, Osmanlı Devleti'nin yenilmesiyle Eflak ve
Boğdan'ın birleşerek Romanya Devletinin kurulmasını kabul eder. 1840 yıllarda
Avusturya'daki Milliyetçi hareketler bütün Balkanlarda etkilerini gösterir.
Kırım Savaşından sonra Balkanların dengesinin Avrupa'ya bağlı olduğu ortaya
çıkar. Bu arada bir Yugoslav devlet üzerinde anlaşmaya varılır. Hırvat, Bosna
Hersek, Karadağ, Arnavut ve Sırplar ayaklanmaya katılacaklarına söz verirler.
Sırp ve Yunan devleti Osmanlı'ya karşı birlikte savaşma kararı alırlar Rusya
ise Balkan devletleri için Osmanlı'dan reform istemek üzere Avrupalı devletlere
toplantı önerir, ama Abdulhamit daha önce davranıp Meşrutiyeti ilan eder. Bunun
üzerine Rus çarı Osmanlı üzerine yürür ve Yeşilköy'e kadar ilerler Osmanlı
Devleti barış isteyince Sırbistan, Karadağ Romanya bağımsızlık ilan eder.
Bulgaristan ise ikiye bölünür; Özerk Bulgaristan prensliği ve yarı özerk Doğu
Rumeli Beylerbeyliği olmak üzere Rusya'nın Bosna-Hersek'i
Avusturya-Macaristan'a bırakması üzerine Avusturya düzeni yeniden kurmak için
askeri işgal şeklinde buraya girer. Buraya atanan vali sömürgeleştirme
konusunda mezheplerin dengesini bozma amacı güder. Böylece ulus çatışmaları
çoğalır. Bu arada Osmanlı'dan kopan Makedonya, Sırbistan, Bulgaristan ve
Yunanistan tarafından paylaşılamaz. Balkanlardaki Hristiyan dayanışması yerini
savaş ve terörizmi getiren milliyetçiliğe bırakır. Osmanlı Devletinde ise
Meşrutiyetin ilanından sonra Abdulhamit'in baskıcı yönetimi ve devletin kötü
gidişatı aydınlar ve subaylar arasında çalkantıya yol açar, İttihat ve Terakki,
Hürriyet gibi gizli derneklerin kurulmasına yol açar. İkinci Meşrutiyet'in
ilanı ile İttihat ve Terakki yönetime geçer ve ulus sistemini reddederler,
imparatorluk bünyesinde her kesin eşit haklara sahip Osmanlı olduklarını
söylerler. Oysa Balkanlar özerklikten bağımsızlığa kadar değişik görüşlere
sahiptir. Bir yandan Jön Türklerin milliyetçi yapısı bir yandan Avrupa baskısı
Balkanları bir barut fıçısı gibi patlatacak konuma getirir.
İngiltere,
Fransa, Rusya Balkanları potansiyel bir pazar olarak görüp burayı kapitalizmin
etkisine altına alır. Şehirlerin göç almasıyla işgücü ve pazar imkanları artar.
Özellikle demiryolu yapımı devletleri çok büyük borçlanmalara sürüklemektedir.
Bu da, bölgede devamlı olarak politik kargaşaya yol açmaktadır.
Hasta adamın
yani Osmanlı'nın Balkanlardaki hakimiyetini kaybetmeye başlamasıyla, 19.yy.
boyunca Balkanlar çalkalanmış İngiltere, Fransa, ve Rusya'nın çıkar ve
istekleri doğrultusunda renklenmiştir. Bu merkez devletleri, Balkan
devletlerini piyon olarak Osmanlı Devletine karşı kullanmışlardır.
Jön Türk
milliyetçiliği başka milliyetçilikleri de uyandırır. Rusya'nın bir Balkan bloğu
kurması Balkan savaşlarını başlatır. Bu Panslavist politika II. Balkan
savaşının çıkmasına engel olamaz. Çünkü aç gözlülük Balkan devletlerinin
aralarında toprakların paylaşılamamasına neden olur. Böylece yıkıcı bir savaş
olan II. Balkan savaşı patlak verir.
Avusturya -
Macaristan velihatının Saraybosna'da suikaste kurban edilmesinden sonra
Avusturya Sırbistan'a savaş açar. Rusya ve Almanya'nın da savaşa girmesiyle
I.Dünya savaşı başlar. Savaş, İtilaf devletlerinin galibiyetiyle sona erer.
Sıra Balkanların yeni haritasına gelir. Versay Barışında Yugoslav Birliği zafer
kazanır. Romanya ise uzun politik mücadelelerden sonra İngiltere, Fransa,
İtalya ve Japonya tarafından tanınır. Yunanistan ise zafer sarhoşluğundadır.
Megalo İdea'nın hayellerini kurmaya başlar. Bunun için Anadolu'ya girer fakat
Mustafa Kemal'in "Kemalist Devrim" olarak adlandırılan hareketiyle
karşılaşır. Yunanistan 9 EYLÜL 1922'de Anadolu'yu terk eder. Lozan barışıyla
Türkiye'ye Balkanlardan sadece Doğu Trakya ve İstanbul kalır. Bu arada son
imparator VI. Mehmet (Vahdettin) bir İngiliz gemisiyle ülkeyi terk eder.
Osmanlı imparatorluğu ölmüştür.
I. Dünya
savaşından sonra Balkanlarda politik kargaşa devam etmektedir. Yugoslavya' da
Sırp ve Hırvatlar arasındaki uçurum gittikçe açılır; Romanya, Yunanistan,
Arnavutluk ve Bulgaristan da krallar, diktatörlüğü eline geçirir. Bu karışık,
hileli düzen II. Dünya savaşına kadar sürer. Arka planda ise yarımadanın
haritasını çizen devletler arasındaki (İngiltere, Fransa, İtalya) geçmişten
gelen düşmanlık onlara değişik kartlar oynatır. Fransa, Yugoslavya ve Latin
Romanya' nın koruyucusu olma arzusundadır. İngiltere, öncelikle Yunanistan'la
ilgilenir İtalya ise Yugoslavya ve Yunanistan'ın Adriyatik Denizinde egemen
olmalarını istemez. Balkanlar yeni bir dünya savaşı arefesinde hiç olmadığı
kadar hassas bir konumdadır.
II. Dünya
savaşıyla İtalya ve Almanya hareket planlarını yürürlüğe koyar ve tüm
Balkanları ele geçirir. Fakat Kızıl Ordu'nun Balkanlara inişi ile hakimiyet
Sosyalist Rusya' ya geçer. Almanlar geri çekilmiş, İtalyanlar yenilmiş.
İngiltere'nin etkisi ile sadece Yunanistan kominzimin yörüngesine girmez. Diğer
Balkan ülkelerinde ise iktidara hep komünist partiler gelir. Totaliter
rejimleri çarpışma sahasına gelen bölgeye Yunanistan dışında Stalin'in heykelleriyle
kırmızı bir renge girer. (15 OCAK 1945)
Balkanların
Rusya yörüngesinde olması adam kayırma ve rüşvet sancılarını kaybetmez. Daha
önemlisi Slovenler hala kendilerini Sırp sömürgesi gibi hissederler. Kültür
rekabetinin, dil çatışmalarının, saf din kavgalarının hala sürdüğü görülür.
1989 ‘da başlayan Balkan devrimleri, yarım yüzyıllık komünist yönetime son
vermek istediği her adımda canlandırmaya yol açan bir devamlığı başlatmıştır.
Batıdaki kapitalist düzenin varlığı ve bölgeyle irtibat halinde oluşu, lüks
isteyen halkı, komünizmin iç çelişkileri, Sovyet ekonomisinin çöküşü, yapılan
antlaşmaları hükümsüz kılar. Orta Avrupa' da komünizmin çöküşü Yugoslavya'da,
Hırvat, Makedonya, Bosna ve Sırp devrimlerine yol açar. 1989-91 yılları, balkan
toplumlarına seçme özgürlüğü getirir.
Sonuç olarak
Balkan halkları önce kendi tarihleriyle barışmalı, Marxizm engelinden
sıyrılmalı, onları Romen, Bulgar, Arnavut yapan ya da Yugoslav olma seçeneğini
sunan büyük, küçük, acı, tatlı olayları dikkate almalıdırlar. Ulusal duygunun
bilincine varılmalı; bu, XX.yy. sonu gerçeklerini göz önüne alarak
yapılmalıdır. Çünkü Türksüz, Yugoslavsız, Bulgarsız, Arnavutsuz, Yunansız,
Romensiz, Avrupa eksiktir. Kurulacak konfederal ya da federal ortak çatı
altında hepsi hak ettikleri yerlerini alacaktır.
Yazar & Kaynak: Georges CASTELLAN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder