Türkiye’nin Balkanlar’da uygulamaya çalıştığı
politikalara engeller ortaya çıkmaktadır. Tarihin arkada bıraktığı izlerin ve
halkların getirdiği yorumların silinmesinin zor olacağı tahmin edilmektedir. Bu
yüzden de Türkiye’nin Balkanlar’da inişli çıkışlı da olsa bir devamlılığın
olması, uygulayacağı politika ile yeni stratejiler ve ufuklar çizme
kapasitesini zorlaması gerekmektedir.
Soğuk
Savaş’ın bitmesiyle birçok ülke gibi Türkiye de “yeni dünya düzeninde” yeni
stratejiler çizmiştir. Sınırların içerisinde reform sürecinin gerçekleşmesiyle
dışarıda da Türkiye’nin politikası stratejik olarak değişmiştir. Bu şekilde
Türkiye’nin dış politikadaki temel prensibi komşularıyla “sıfır sorun
politikası” olmuştur. Coğrafya faktörünü temel olarak aldığımızda bu durum ön
plana çıkmaktadır. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun özellikle yakın çevreye
yaptığı ziyaretler bunu gösteriyor. Bu ziyaretler arasında en sık bulunduğu
bölge, Balkanlar’dır. Osmanlı Devleti’nin bu bölge politikalarını sürdüren
Türkiye, Balkanlarla kültürel, ekonomik ve siyasi açıdan ortak paydalara
sahiptir. Bu yüzden de Türkiye’nin özellikle Balkanlarla yakından ilgilenmesi
normal karşılanmalıdır.
Türkiye’nin Balkanlar’a olumlu yaklaşımı bütün Balkan ülkeleri tarafından karşılık bulamamaktadır. Son günlerde yaşananlar bunu ortaya koymaktadır. Örneğin; Türkiye-Bulgaristan arasındaki ikili ilişkilerin seyri zig-zaglı bir yol çizmektedir. Bulgaristan'ın Ankara büyükelçisinin görevden alınması, Türkiye'de yaşayan göçmenlerin oy vermesinin engellenmeye çalışılması, 1912-20 yılları arasında Türkiye'den göç eden Bulgarlar için tazminat talebi hazırlığı derken şimdi de milliyetçi bir partinin liderinin, ulusal TV'de Türkçe haber yayınını protesto için kendini ateşe vermesi dikkat çekici unsulardır. Tüm bu gelişmeler "Bulgaristan'da Türk düşmanlığı yeniden mi hortladı?" sorusunu gündeme getirdi.(Tıkla-1)
Bulgaristan'da ırkçı lider Rosen Markov, devlet kanalında Türkçe haber yayını yapılmasını protesto için kendini yaktı. "Bulgar Erkekleri Partisi" lideri Markov 10 Kasım gecesinde Bulgar Ulusal Kanalı (BNT) önüne gelerek cadde ortasına bir masa kurdu ve üzerinde "BNT'de Türkçe habere hayır. Bu rezillere ne gerek var?" yazılı bir pankart açtı. Irkçı Bulgar lider, olay mahallinde görevli bir polis memuru tarafından kurtarıldı. Polis memuru, paltosunu Markov'un üzerine atarak alevleri söndürdü. Bu olaydan sonra Markov'un hiçbir şey olmamış gibi masasına geri döndüğü bildirildi. Bulgar devlet televizyonunda 90'lı yılların sonundan bu yana günde 10 dakika Türkçe haber yayını yapılıyor. Ancak bu uygulama yıllardır ülkedeki milliyetçiler tarafından eleştiriliyor. Markov, geçtiğimiz Ağustos ayında Türkçe yayının durdurulması için bir haftada 20 bin imza toplamıştı. (Tıkla-2)
Avrupa Birliği’ne üye olduktan sonra başta Müslümanlar olmak üzere azınlıklara karşı daha toleranslı olacağı düşünülen Bulgaristan’da Müslümanlara yönelik baskılar yeni bir boyut almıştır. Bu durum Avrupa Birliği’ne adım adım yaklaşan Türkiye’ye karşı “Ortodoks Kardeşler”in (Yunanistan, Bulgaristan) bu ilerlemeyi kabul etmek istemedikleri şeklinde yorumlanabilir. (Tıkla-3) Bulgaristan’ın Türkiye’ye karşı böyle bir tutum alması, attığı adımların daha büyük ve güçlü aktörlerden desteklendiğini ve onlarla ortak politikalar uyguladığı şeklinde düşünülebilir. Türkiye’nin Bulgaristan’la buluştuğu ortak noktalar: AB ve Balkanlar’dır.
Yeni üye sayılan Bulgaristan’ın AB’deki konumu çok güçlü değildir ama uluslararası arenada güvencesi “Ortodoks kardeşleridir” (En büyük aktör, Rusya olmak üzere). Petrol, doğalgaz ve nükleer enerji alanındaki anlaşmalar, Rusya’nın Balkanlar’da artan etkisini ve Avrupa Birliği’nin enerji alanında ne ölçüde Moskova’ya bağımlı olduğunu göstermektedir. Bu şekilde uluslararası aktörlerin geleneksel bağlantıları koruyarak (din, mezhep gibi) ve stratejik çıkarlar bağlamında gruplaşmalara gittikleri açıkça ortaya çıkmaktadır. Böylece ilk bakışta komplo teorilere benzese bile son zamanlarda Bulgaristan’da ortaya çıkan aşırı milliyetçi akımlar ve bu coğrafyada gelişen diğer olayların birbirleri ile örtüştüğü görülüyor.
Rus Petrol Şirketi Lukoil, Karadeniz kıyısındaki Burgaz (Bulgaristan’ın Varna’dan sonra ikinci büyük sahil şehri) kentinde bulunan büyük bir petrol rafinerisinin sahibi. Bugün imzalanan bir anlaşma ile Burgaz ile Yunanistan Dedeağaç Limanı arasındaki petrol boru hattının inşa edilmesi için bir şirket kuruldu. (Yunanistan da Ortodoks ekseninde yer alıyor). Bu anlaşmayla Rus petrolünün, İstanbul Boğazı by-pass edilerek taşınması öngörülüyor. İkinci anlaşma da Batı Avrupa’ya Bulgaristan üzerinden doğalgaz taşıyacak Güney Akım hattının inşasını öngörüyor. Avrupa Birliği, Orta Asya ülkelerinden doğalgaz taşınmasını öngören Nabucco adlı rakip doğalgaz hattı projesiyle, Rusya’ya daha az bağımlı bir enerji politikası izlemeyi amaçlıyordu. Ancak Rusya bu anlaşmalarla bir kez daha enerji alanında Brüksel`in politikasını boşa çıkarmış gibi görünüyor. Bulgar ve Rus liderlerin imzaladığı üçüncü anlaşma da Bulgaristan’ın Tuna kıyısındaki Belene bölgesinde Rus şirketi Atomstroyexport’un iki adet bin megawat gücünde nükleer reaktör inşa etmesini öngörüyor. (Tıkla-4)
Bulgaristan politikaları, özellikle Rusya ve Yunanistan hükümetleri tarafından desteklenmektedir. Tarihsel olarak Balkanlar’da büyük bir güç olmayı amaçlayan Yunanistan bulunduğu bölgede kendisinden güçlü bir rakip kabul edemez. Bu yüzden de dengeleri bozmamak için yeni bir stratejik vizyon benimseyen Türkiye’nin politikalarına sıcak bakmamaktadır. Başka bir deyişle, Türkiye’nin Yunanistan’la mevcut sorunların çözülmesine değil, çözümleri erteletmeye çalışmaktadır. Doğal olarak Bulgaristan’ın aşırı milliyetçi davranışlarının uzantısına Yunanistan’ın geleneksel politikalarını da eklersek, Türkiye’nin Balkanlar’da uygulamaya çalıştığı politikalara engeller ortaya çıkmaktadır. Tarihin arkada bıraktığı izlerin ve halkların getirdiği yorumların silinmesinin zor olacağı tahmin edilmektedir. Bu yüzden de Türkiye’nin Balkanlar’da inişli çıkışlı da olsa bir devamlılığın olması, uygulayacağı politika ile yeni stratejiler ve ufuklar çizme kapasitesini zorlaması gerekmektedir.
(Erjada Progonati, AB-Balkanlar Masası, Kıdemli Asistan)
Türkiye’nin Balkanlar’a olumlu yaklaşımı bütün Balkan ülkeleri tarafından karşılık bulamamaktadır. Son günlerde yaşananlar bunu ortaya koymaktadır. Örneğin; Türkiye-Bulgaristan arasındaki ikili ilişkilerin seyri zig-zaglı bir yol çizmektedir. Bulgaristan'ın Ankara büyükelçisinin görevden alınması, Türkiye'de yaşayan göçmenlerin oy vermesinin engellenmeye çalışılması, 1912-20 yılları arasında Türkiye'den göç eden Bulgarlar için tazminat talebi hazırlığı derken şimdi de milliyetçi bir partinin liderinin, ulusal TV'de Türkçe haber yayınını protesto için kendini ateşe vermesi dikkat çekici unsulardır. Tüm bu gelişmeler "Bulgaristan'da Türk düşmanlığı yeniden mi hortladı?" sorusunu gündeme getirdi.(Tıkla-1)
Bulgaristan'da ırkçı lider Rosen Markov, devlet kanalında Türkçe haber yayını yapılmasını protesto için kendini yaktı. "Bulgar Erkekleri Partisi" lideri Markov 10 Kasım gecesinde Bulgar Ulusal Kanalı (BNT) önüne gelerek cadde ortasına bir masa kurdu ve üzerinde "BNT'de Türkçe habere hayır. Bu rezillere ne gerek var?" yazılı bir pankart açtı. Irkçı Bulgar lider, olay mahallinde görevli bir polis memuru tarafından kurtarıldı. Polis memuru, paltosunu Markov'un üzerine atarak alevleri söndürdü. Bu olaydan sonra Markov'un hiçbir şey olmamış gibi masasına geri döndüğü bildirildi. Bulgar devlet televizyonunda 90'lı yılların sonundan bu yana günde 10 dakika Türkçe haber yayını yapılıyor. Ancak bu uygulama yıllardır ülkedeki milliyetçiler tarafından eleştiriliyor. Markov, geçtiğimiz Ağustos ayında Türkçe yayının durdurulması için bir haftada 20 bin imza toplamıştı. (Tıkla-2)
Avrupa Birliği’ne üye olduktan sonra başta Müslümanlar olmak üzere azınlıklara karşı daha toleranslı olacağı düşünülen Bulgaristan’da Müslümanlara yönelik baskılar yeni bir boyut almıştır. Bu durum Avrupa Birliği’ne adım adım yaklaşan Türkiye’ye karşı “Ortodoks Kardeşler”in (Yunanistan, Bulgaristan) bu ilerlemeyi kabul etmek istemedikleri şeklinde yorumlanabilir. (Tıkla-3) Bulgaristan’ın Türkiye’ye karşı böyle bir tutum alması, attığı adımların daha büyük ve güçlü aktörlerden desteklendiğini ve onlarla ortak politikalar uyguladığı şeklinde düşünülebilir. Türkiye’nin Bulgaristan’la buluştuğu ortak noktalar: AB ve Balkanlar’dır.
Yeni üye sayılan Bulgaristan’ın AB’deki konumu çok güçlü değildir ama uluslararası arenada güvencesi “Ortodoks kardeşleridir” (En büyük aktör, Rusya olmak üzere). Petrol, doğalgaz ve nükleer enerji alanındaki anlaşmalar, Rusya’nın Balkanlar’da artan etkisini ve Avrupa Birliği’nin enerji alanında ne ölçüde Moskova’ya bağımlı olduğunu göstermektedir. Bu şekilde uluslararası aktörlerin geleneksel bağlantıları koruyarak (din, mezhep gibi) ve stratejik çıkarlar bağlamında gruplaşmalara gittikleri açıkça ortaya çıkmaktadır. Böylece ilk bakışta komplo teorilere benzese bile son zamanlarda Bulgaristan’da ortaya çıkan aşırı milliyetçi akımlar ve bu coğrafyada gelişen diğer olayların birbirleri ile örtüştüğü görülüyor.
Rus Petrol Şirketi Lukoil, Karadeniz kıyısındaki Burgaz (Bulgaristan’ın Varna’dan sonra ikinci büyük sahil şehri) kentinde bulunan büyük bir petrol rafinerisinin sahibi. Bugün imzalanan bir anlaşma ile Burgaz ile Yunanistan Dedeağaç Limanı arasındaki petrol boru hattının inşa edilmesi için bir şirket kuruldu. (Yunanistan da Ortodoks ekseninde yer alıyor). Bu anlaşmayla Rus petrolünün, İstanbul Boğazı by-pass edilerek taşınması öngörülüyor. İkinci anlaşma da Batı Avrupa’ya Bulgaristan üzerinden doğalgaz taşıyacak Güney Akım hattının inşasını öngörüyor. Avrupa Birliği, Orta Asya ülkelerinden doğalgaz taşınmasını öngören Nabucco adlı rakip doğalgaz hattı projesiyle, Rusya’ya daha az bağımlı bir enerji politikası izlemeyi amaçlıyordu. Ancak Rusya bu anlaşmalarla bir kez daha enerji alanında Brüksel`in politikasını boşa çıkarmış gibi görünüyor. Bulgar ve Rus liderlerin imzaladığı üçüncü anlaşma da Bulgaristan’ın Tuna kıyısındaki Belene bölgesinde Rus şirketi Atomstroyexport’un iki adet bin megawat gücünde nükleer reaktör inşa etmesini öngörüyor. (Tıkla-4)
Bulgaristan politikaları, özellikle Rusya ve Yunanistan hükümetleri tarafından desteklenmektedir. Tarihsel olarak Balkanlar’da büyük bir güç olmayı amaçlayan Yunanistan bulunduğu bölgede kendisinden güçlü bir rakip kabul edemez. Bu yüzden de dengeleri bozmamak için yeni bir stratejik vizyon benimseyen Türkiye’nin politikalarına sıcak bakmamaktadır. Başka bir deyişle, Türkiye’nin Yunanistan’la mevcut sorunların çözülmesine değil, çözümleri erteletmeye çalışmaktadır. Doğal olarak Bulgaristan’ın aşırı milliyetçi davranışlarının uzantısına Yunanistan’ın geleneksel politikalarını da eklersek, Türkiye’nin Balkanlar’da uygulamaya çalıştığı politikalara engeller ortaya çıkmaktadır. Tarihin arkada bıraktığı izlerin ve halkların getirdiği yorumların silinmesinin zor olacağı tahmin edilmektedir. Bu yüzden de Türkiye’nin Balkanlar’da inişli çıkışlı da olsa bir devamlılığın olması, uygulayacağı politika ile yeni stratejiler ve ufuklar çizme kapasitesini zorlaması gerekmektedir.
(Erjada Progonati, AB-Balkanlar Masası, Kıdemli Asistan)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder